Âsıme Hanımefendi'den Hasan'a mektup
Evvela beni sen sevdin, yalvardın, yakardın, benim aşkım âdeta senin
galeyanına sönük bir cevaptı. Sonunda beni aldın. Ben zengindim. Atım,
arabam vardı. Bütün bugünün gençleri beni istiyorlardı. Herkesin
isteğine sen nail oldun. Mesuttun. Ben sana sadıktım. Sonra nasıl oldu,
birdenbire döndün. Benden soğudun. Beni görmekten kaçtın, yine sonunda
beni boşadın... Bu mektubumu alınca sanma ki, sana yalvarıyorum. Fakat
merak ediyorum! Niçin beni istemeyesin? Benim neyim var? Yahut neyim
eksik? Daha bu sene Kadıköy kadınları arasındaki güzellik müsabakasında
birinci geldim. Tahsilim birinci derecede... Zenginim de. O hâlde niçin
beni istemeyesin? Benden güzelini bulsan bile, eminim ki benden
zenginini bulamayacaksın. O hâlde niçin, niçin beni istemeyesin?
Hasan'dan Âsıme Hanımefendi'ye mektup
Evet güzel kadın, ben sevmiştim. Fakat sevmek nedir? Bunu biliyor
musun?.. Sevmek herkes için başka bir şeydir. Tabiî mizaçların,
tecessüslerin başka başka olması gibi... Kimi kaşa göze, kimi cilde,
kimi ellere ayaklara, kimi şişmanlığa, kimi boya, kimi kalçaya bakar.
Hâlbuki ben... Profile bakarım. Daha okuldan beri âdetimdir, birisiyle
konuşurken onda ne profili olduğunu ararım. Mesela küçük profilli bir
adamla konuşurken onun laflarını havlamaya benzetirim. Dünyada ne kadar
adam varsa, hepsinde bir hayvan profili vardır. Köprü'den geçerken, önü
kalabalık bir gazinoda otururken, herkesin yüzüne dikkat ederim. Daha
bir profilsize rast gelmedim. Hep insan kıyafetine girmiş, insan maskesi
takmış hayvanlar... Bir sürü köpek, öküz, keçi, leylek, at, eşek,
baykuş, kartal, tavuk, papağan, arı, güvercin, karga, balık, ayı, kaz,
kaplan, ilâh... Küçükken saf, masum bir merak ile okuduğum fizyonomi
nazariyeleri, benim hayalime o kadar tesir etmiştir ki, kendimi
Lafontein'in masallarını gösteren canlı bir albüm içinde sanırım. Mesela
karşıdan bir dostum geliyor, bir kere bakarım, yüksek kırmızı fesi,
alacalı kostümü, parlak boyunbağı... Burnunun ucu sivri... Kolları
kalkık ve kabarık... İddiacı, cesur... Yandan bakınca ne olduğunu görür,
içimden:- — Ah, işte bir horoz.., derim.
- — Ördek, ördek.., derim.
- — Sen eskiden geleydin, Peygamber olurdun, derler.
Kadınların da hepsi erkekler gibi birer hayvandır. Onlarda da mutlaka bir hayvanın profili vardır. Şişman, kocaman memeli, dalgın ve ağır kadın, tamamıyla bir inektir. Zayıf, huysuz, esmer, çirkin fakat yalnız gözleri güzel bir kadın keçidir. En güzelleri çalıkuşu, kanarya, nemse tavuğu profilinde olanlardır. Bu üç profilin hiçbirisi sende yoktur.
Geçen yazdı. İlk defa Fener'de birbirimize rast gelmiştik. Ben hemen senin profilini aradım, fakat bulamadımdı.
- — Ah, acaba ne? diyor, yüzüne bakıp bakıp bulamayınca seni sevmeye başlıyordum.
- — Aldanıyorum, onda da bir profil var, ama ben göremiyorum, ben farkına varamıyorum, diyordum.
- — Bu ne tembellik, dedim.
- — Yirminci asrın orta yerinde, diyordum. Hilkatten yahut tekâmülden şu kadar yüz bin sene sonra...
- — Galiba hava soğuk, üşüyorsun işte, diyordun.
Gözlerimi yüzüne kaldırdım. O an, o kadar arayıp da bulamadığım profilini gördüm. Sen maymundun. Alnın dar, ağzın biraz ileriye çıkıktı. Güzel, parlak cildin bu maymun iskeletini tamamıyla örtemiyordu. Hele ayakların... Aman Yarabbi... Tıpkı bir maymunun üçüncü, dördüncü elleri idi. Sen biraz daha gayret etsen, yerden çoraplarını almak, sobanın kapağını açmak, yorganı, gömleğini düzeltmek, kediyi tutup havaya kaldırmak değil, hatta ayaklarının bu uzun tekâmül etmiş parmaklarıyla yemek yiyebilecek, hatta piyano çalabilecektin. O vakit senden ürktüm. Bir daha seninle bir yatağa girmedim. Kendimi balta girmemiş bir ormanda zannediyor, kendimi o kablettarih mahlûklarından bir nesne ile evlenmişim sanıyordum.
Yirminci asırda, vücudunda kablettarihî adaleleri olan, tıpkı bugünün maymunları gibi ayaklarını el diye kullanan, tekâmül etmemiş bir mahlûktan, yani senden kaçtım. Uzaklaştım.
El gibi kullandığın bu ayaklarından bir tanesini şimdi kalbinin üzerine koy, öyle hükmet. Artık seni sevmemekte haklı değil miyim?
Âsıme Hanımefendi'den Hasan'a telgraf
-Gayet Müstacel-Mektubunu okumadan yırttım, senden nefret ederim. Sakın bir daha mektup göndermeye kalkma. Sonra fena olursun...