16 Şubat 2010 Salı

Aldatmak mı sadakatsizlik mi?

Son gunlerde sikca duydugum icin "aldatma olayini"..bununla ilgili paylasmak istedigim bir yazi buldum.
                                            











Aldatmak mı sadakatsizlik mi?
Psikiyatri uzmanları 'Aldatma' diye bakılan meselenin, çiftlerin kendilerini aldatılmış hissetmeleriyle ilgili olduğunu düşünüyor. Yani aldatma ile sadakatsizlik bazen birbirine karışabiliyor.
"İnsanlar ve hayvanlar için aldatmak kuraldır, sadakat ise istisna." Tekeşlilik Efsanesi: Hayvanlarda ve İnsanlarda Sadakat ve İhanet (The Myth of Monogamy: Fidelity and Infidelity in Animals and People) adlı kitabın yazarları, psikolog David Barash ve psikolog Judith Eve Lipton, dünya üzerine yaşayan birçok çifti yakından ilgilendiren tekeşlilik olayına böyle yaklaşıyor.
Aldatmak mı sadakatsizlik mi? Psikiyatri uzmanları 'Aldatma' diye bakılan meselenin, çiftlerin kendilerini aldatılmış hissetmeleriyle ilgili olduğunu düşünüyor. Yani aldatma ile sadakatsizlik bazen birbirine karışabiliyor. Klinik psikoterapist Rebia Erdoğan, "Kişiler ikili ilişkilerde bir araya gelirken geçmişin aktarımı ile, koptukları ilk sevgiyi, yani anne ve babadan sonraki sevgiyi verecek sevgiliyi arıyor. Ama yaşam, doğal olarak, dürtülerle hareket ederken poligamdır ve ancak ego düzeyinde bakıldığında monogamdır. Bu, şu demek: İkili ilişki, karşındakiyle birlikte yaşamı üretebilme alışkanlığını elde etmektir. Yetişkin olamadığın zaman, dürtülerinle iç kaygılarını düzene koymaya çalışırken, istesen de istemesen de komşunun bahçesindeki erik hoş gelir. Ama bu kısa sürelidir. Aldatma, temelde bir ilişkiyi üretebilmek ve yaşamı paylaşabilmek becerisini geliştirememiş insanların sonsuz bağ arayışıdır. Ve iki nedene dayanır; terk edilmişlik duygusunu kapatmak ve terk edilmek yerine kendini sürekli güvencede hissetmek, dürtüsellikteki anlık hazların sürekliliğini sağlamak" diyor.
Sadakatsizlik aldatmaya dönüyor
Prof.Dr. Psikiyatr Mehmet Sungur ise tırnak içinde 'aldatma' teriminin sorunu tanımlamayacağını savunuyor ve bu terimin adının sadakatsizlik olması gerektiğini belirtiyor. Sungur'a göre her sadakatsizlikte bir miktar aldatma vardır; ama, aldatma karşı tarafı kandırmak amacıyla yapılır. Oysa sadakatsizlikte böyle bir amaç yoktur. Ancak, sadakatsizlik devam ederken bir süre sonra amaç haline geliyor. Sadakatsizlikte eşlerden biri bir başka kişiye yöneldiği zaman, amacı beraber olduğu kişiyi aldatmak değildir. Başka kişilerle beraber olurken amaç, eşi ya da sevgiliyi aldatmak olmuyor. Sungur, "Mesela, danışanlarımız bize geldiklerinde, 'Başka biriyle beraber oluyorum, çünkü karımla seks artık eskisi kadar seksi değil' diyor. Dolayısıyla, seks artık seksi olmadığı için başkalarına yöneliyor eşlerden biri. Aldatma, eşlerden birinin başka bir partner olduğunu fark ettiği noktada başlıyor. Sorular sormaya başlıyor eş; o sorulan sorulara yalanlar geliyor ve doğrular söylenmediği zaman aldatma başlıyor. O nedenle olay bir sadakatsizlik ve aldatma da bunun bir parçası" sözleriyle durumu açıklıyor.
Aldatmanın kişiler üzerindeki etkileri
Sungur'a göre, herkesin olaydan etkileniş biçimi farklı. Bazen, insanlar tüm bu sadakatsizliği bilmelerine rağmen, eşleriyle yaşamaya devam ediyor. Bazıları ilişkiyi anında koparıyor, bazıları sürekli bocalıyor. Dolayısıyla, bunlardan hangilerinin yaşanacağı tamamen insanlara bağlı.

Sungur, aldatmaya uğramış bir kadının ifadesiyle, olaylara yaklaşımı özetlemeye çalışıyor: "Aldatılan bayan, 15 yaşında tecavüze uğramıştı; ama tecavüz, bu sadakatsizlik kadar üzmemişti onu, çünkü o bir yabancıydı. Oysa bayan, eşini en iyi arkadaşı sanıyordu. Sonuçta 'Demek ki değilmiş' kararına varmıştı. Bu hasta intihara eğilimliydi. Çünkü en iyi dostunu ve dünyaya inancını kaybetmişti. Bunun için aldatma kavramının esasını anlamak gerekiyor, insan üzerindeki etkisi nedir diye. Bir ilişki sorunun sonucu olarak mı ortaya çıkıyor, yoksa böyle bir şey olduğu için mi ilişki de sorunlar yaşanıyor? Bunun iyi kavranması lazım."

Sadakatsizliğe uğrayan kişiler neler kaybediyor?
Prof.Dr. Sungur kayıpları şöyle özetliyor: "Birincisi, kimlik kaybediyorlar. Artık aynı kişi değilim, diyorlar. İkincisi, özel olduklarına ilişkin inançlarını kaybediyorlar. Onun için özel değilmişim, beni kullandı ve attı diyorlar. Üçüncüsü, temel değerlerin kaybına bağlı olarak, kişi kendine olan saygısını yitiriyor. Burada kişiler, normal koşullarda, bir aldatmaya uğramış arkadaşlarını kınarken, kendileri bu tavra sessiz kalıyorlar.

Gidemeyişlerini utanç verici buluyorlar. Hatta bu ilişkiyi devam ettirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Sürekli olarak sadakatsizliğe uğradıkları durumu düşünüyorlar. Bu, onların düşüncelerini kontrol edemeyişlerini de beraberinde getiriyor. Aslında kontrol etmeye çalışmamak da gerekiyor; çünkü ne kadar çabalarsanız o düşünceden kurtulmanız o kadar zorlaşıyor. Düşünceden kurtulmaya çalışmak yerine bir psikiyatrla birlikte düşünmek gerekiyor. Adalete olan inançlarında bir kayıp oluyor. Dünyanın güvenilmez bir yer olduğunu düşünüyorlar. Kendilerini en çok seven insanlar bunu yaparsa, bu dünyada kime güvenebileceklerini şaşırıyorlar."

Aldatılan kişinin başka insanlarla bağları da kopuyor. Çünkü, arkadaşları sürekli olarak soru sordukları takdirde, kendini güçsüz bulduklarını düşünüyor; sormadıkları takdirde ise kendisiyle ilgilenmediklerini düşünüyor. Amaç kaybı oluyor; ölüm düşünceleri gelişiyor. Bütün bunları düşünüp her gün bu azabı çekmek yerine, hayatlarının bitmesini istiyorlar.

Bir sadakatsizliğe uğrama durumunda bazen utanç, bazen öfke duygusu uyanıyor: "Erkekler bunu her zaman yapar lafına inanmalıydım, ama inanmadığım için kendimi affedemiyorum" durumu yaşanıyor. Bazen suçluluk duygusu yaşanıyor; kişi kendini sorumlu tutuyor ve "Onu ihmal ettim bu nedenle böyle oldu" bahanesine sığınıyor. Umutsuzluk, çökkünlük yaşanabiliyor; aldatılan kişi eş olarak yetersiz olduğunu düşünebili
yor.




  üstteki resimde;Frida Kahlo,Diego'nun sadakatsizliğinin verdiği acıyı  böyle tasvir etmiş...


 




11 Şubat 2010 Perşembe

Bana ayakkabını soyle (Goster)Sana kim oldugunu soyleyeyim.


 " Ayakkabı kavramının ilk kez nerede ve ne zaman ortaya çıktıgı kesin olarak bilinmiyor ama bulgular:ayakları, keskin kayalardan ve kızgın kumdan korumak için insanoglunun çok eski zamanlarda, ayakkabıyı meydana getirip geliştirdigini gösteriyor.
Tarihte ayakkabı ile ilgili ilk bulgular Mısırlılar,çinliler ve diger bazı eski medeniyetlere ait.
Ayrica ayakkabıların, bazi kutsal kitaplarda sıkça bahsinin geçtigi ve  Yahudilerin (Israilogulları) bazı durumlarda,özellikle yasal pazarlıklıklarda bedel olarak kullanmış oldukları  mevcut bulgular arasında.

Ayakkabınin ilk formu sandaldi.
Son derece basit orülmüs yaprak ya da otlardan olusuyordu ve ayaga/bilege baglaniyordu.Mısırlılardaki ilk sandal örnekleri ayni formun papirus yapragindan oluşturuldugunu gosteriyor,tek bir farkla:daha estetik ve artistik işlenmis olarak.Yine bulgulara gore, sandal yapimi, misir uygarligi zamaninda bir sanat olarak kabul ediliyordu.

Tabii ki sandalın  şekli ve işlenmesi,ulkenin konumuna ve toplumun sahip oldugu estetik anlayışına gore degişiyordu.Nasıl ki bazı ulkelerde son derece basit,sade formda ise,bazı ulkelerde de  sandalın bagcıklarının şekli ve  suslenişi, insanlarin zevkini,toplumun gelismişligini ve giyenlerin refah duzeyini gösteriyordu."

Ayakkabıların tum tarihini yazmaya kalkarsam oldukca  vaktimi alacak ,o yuzden sadede gelecegim.

 Ozellikle kadınların sahip oldugu ayakkabı tutkusu erkeklerce zor anlasılırken ,ayakkabı tutkunu olmayan ama ayakkabı konusunda zevkli olan cok ama cok az erkek tanıdıgımı ve gördügümü söylemeden edemeyecegim.Halbuki  bir insanin giydigi ayakkabıdan,zevkini hatta ve hatta  kisiligi ile ilgili bazi ipuçlarını bile yakalayabilirim.
Ayakkabınin rengi ne,sekli semali ,cok mu siradisi yoksa cok mi siradan ama hepsinden onemlisi temiz mi?
Bunlarin hepsini teker teker incelemiyorum ,zaten tek bakista dahi fikir ediniyorsunuz.Ayrica ayakkabi konusunda zevkli olan bir kadin ya da bir erkek,kesinlikle giyimi konusundada stil ve zevk sahibidir.Zevkli olmak için  ayakkabılarinizi illa Armani'den,Cavalli'den edinmenize gerek yok.


Kadinlar sadece kendi ayakkabılarina mi bakarlar? Kaçmış bir çorap bir kadında ne kadar güzel durabilirse,yırtık, eskimis ve bacaktan dusen bir corapta (beyaz kabus!) bir erkekte o kadar estetik olabilir.Ya da temizlenmemis bir ayakkabı,ise alınmamanız icin zemin hazirlayabilir! :-°
Esimin,coraplarına kadar karışmamın sebebi bu  :-) her sabah , işe gitmeden önce  ayakkabılarının temizlğini kontrol etmesi konusunda tavsiyede bulunurum.Beyaz corap ,sökülmüş, yırtılmıs aşınmış çorap evden içeri giremez.Aynı zamanda pislenmis,temizlenmemis ve eskimis bir ayakkabıda evden dışarı cıkamaz!Bu,bizim evin kuralı tabii.

Birçok erkek,eğer bir çift sandalet,bir çift kapali ve açık burun ayakkabi ,birde çizmeniz varsa ayni formdan baska renkte bir ayakkabiya ihtiyaciniz olmadigini dusunur.Hatta kimi örneklere göre bir çift yazlık ve kışlık ayakkabı bile kafidir.YANLIŞ ! Nasil, küçükken oyuncak bebeklerimizle oynamaktan zevk aliyorsak,simdide çesit çesit ayakkabilarimizla oynamaktan zevk aliyoruz.Eğer esiniz ya da kiz arkadasinizin çok ayakkabi almasi sorunu?! sizde de mevcutsa, muhtemelen partneriniz zevkli ve/veya degisikliklerden hoslanıyor.Bu durumdan şikayet edeceğinize yanınızdaki cehverden yardım isteyin.Benim gibi,sadece 30 çift  ayakkabınız mevcutsa, sevgiliniz veya kocanıza Imelda Marcos örneğini verin (sadece 122o çift ayakkabısı,terketmek zorunda kaldığı başkanlık sarayında bulunmuş).Muhtemelen işe yaramaz ama olsun,en azından kafaları karışıyor :))

Donald Trump'ın "Nasıl zengin olunur" kitabındaki en önemli tavsiyelerden biri (zengin olmak istiyorsaniz tabii) iyi giyinmek:Temiz ve kendine yakışanı giymek. Bu da ilk once ayakkabılardan baslıyor kanımca.Nasıl ki güzellik küçük detaylarda saklıysa,ayakkabı seçimi ve temizligide bu detayın en ince ve onemli baslangıç (!) noktasını olusturur.Hadi gidin şimdi bir çift ayakkabı daha alın :P

Who needs forever?

      Who needs forever?

4 Şubat 2010 Perşembe

New research from around the world suggests that an individual’s favorite music genre is closely linked to his or her personality.
Professor Adrian North of Heriot-Watt University, Edinburgh, UK, has undertaken the largest study so far of musical tastes and personality type. He is an expert on music psychology and has carried out extensive research on the social and applied psychology of music, in particular the relationship between pop music culture and deviant behavior in adolescence, music and consumer behavior, and the role of musical preference in everyday life.
Over the course of three years, Professor North asked more than 36,000 people in more than 60 countries to rate a wide range of musical styles in order of preference. Certain aspects of personality were also measured by questionnaire.
The results showed:
Blues fans have high self-esteem, are creative, outgoing, gentle and at ease
Jazz fans have high self-esteem, are creative, outgoing and at ease
Classical music fans have high self-esteem, are creative, introvert and at ease
Rap fans have high self-esteem and are outgoing
Opera fans have high self-esteem, are creative and gentle
Country and western fans are hardworking and outgoing
Reggae fans have high self-esteem, are creative, not hardworking, outgoing, gentle and at ease
Dance fans are creative and outgoing but not gentle
Indie fans have low self-esteem, are creative, not hard working, and not gentle
Bollywood fans are creative and outgoing
Rock/heavy metal fans have low self-esteem, are creative, not hard-working, not outgoing, gentle, and at ease
Chart pop fans have high self-esteem, are hardworking, outgoing and gentle, but are not creative and not at ease
Soul fans have high self-esteem, are creative, outgoing, gentle, and at ease
North said he wanted to study why music is such a significant part of people’s identity.
“People do actually define themselves through music and relate to other people through it but we haven’t known in detail how music is connected to identity,” he said. “We have always suspected a link between music taste and personality. This is the first time that we’ve been able to look at it in real detail. No one has ever done this on this scale before.”
People may define their musical identity by wearing particular clothes, going to certain pubs, and using certain types of slang. So it’s not so surprising that personality should be related to musical preference. “We really got the sense that people were selecting musical styles to like that match their own personality,” North said.
He believes that his results show why people can get defensive about what they like to listen to, as it is likely to be profoundly linked to their outlook on life. The study also demonstrates the “tribal function” of musical taste that can explain why people often bond over music.
North noted that classical and heavy metal music both attracts listeners with similar personalities but dissimilar ages. Younger members of the personality group apparently go for heavy metal, while their older counterparts prefer classical. However, both have the same basic motivation: to hear something dramatic and theatrical, a shared “love of the grandiose,” he said.
“The general public has held a stereotype of heavy metal fans being suicidally depressed and being a danger to themselves and society in general,” he said, “but they are quite delicate things. Aside from their age, they’re basically the same kind of person [as a classical music fan]. Lots of heavy metal fans will trce:peopleintomusic.com ell you that they also like Wagner, because it’s big, loud and brash. There’s also a sense of theater in both heavy rock and classical music, and I suspect that this is what they’re really trying to get at when they listen.”
North is now seeking participants for an online questionnaire exploring the same topic. To take part in the research visit 

Source:peopleintomusic.com