Son gunlerde sikca duydugum icin "aldatma olayini"..bununla ilgili paylasmak istedigim bir yazi buldum.
Aldatmak mı sadakatsizlik mi?
Psikiyatri uzmanları 'Aldatma' diye bakılan meselenin, çiftlerin kendilerini aldatılmış hissetmeleriyle ilgili olduğunu düşünüyor. Yani aldatma ile sadakatsizlik bazen birbirine karışabiliyor."İnsanlar ve hayvanlar için aldatmak kuraldır, sadakat ise istisna." Tekeşlilik Efsanesi: Hayvanlarda ve İnsanlarda Sadakat ve İhanet (The Myth of Monogamy: Fidelity and Infidelity in Animals and People) adlı kitabın yazarları, psikolog David Barash ve psikolog Judith Eve Lipton, dünya üzerine yaşayan birçok çifti yakından ilgilendiren tekeşlilik olayına böyle yaklaşıyor.
Aldatmak mı sadakatsizlik mi? Psikiyatri uzmanları 'Aldatma' diye bakılan meselenin, çiftlerin kendilerini aldatılmış hissetmeleriyle ilgili olduğunu düşünüyor. Yani aldatma ile sadakatsizlik bazen birbirine karışabiliyor. Klinik psikoterapist Rebia Erdoğan, "Kişiler ikili ilişkilerde bir araya gelirken geçmişin aktarımı ile, koptukları ilk sevgiyi, yani anne ve babadan sonraki sevgiyi verecek sevgiliyi arıyor. Ama yaşam, doğal olarak, dürtülerle hareket ederken poligamdır ve ancak ego düzeyinde bakıldığında monogamdır. Bu, şu demek: İkili ilişki, karşındakiyle birlikte yaşamı üretebilme alışkanlığını elde etmektir. Yetişkin olamadığın zaman, dürtülerinle iç kaygılarını düzene koymaya çalışırken, istesen de istemesen de komşunun bahçesindeki erik hoş gelir. Ama bu kısa sürelidir. Aldatma, temelde bir ilişkiyi üretebilmek ve yaşamı paylaşabilmek becerisini geliştirememiş insanların sonsuz bağ arayışıdır. Ve iki nedene dayanır; terk edilmişlik duygusunu kapatmak ve terk edilmek yerine kendini sürekli güvencede hissetmek, dürtüsellikteki anlık hazların sürekliliğini sağlamak" diyor.
Sadakatsizlik aldatmaya dönüyor
Prof.Dr. Psikiyatr Mehmet Sungur ise tırnak içinde 'aldatma' teriminin sorunu tanımlamayacağını savunuyor ve bu terimin adının sadakatsizlik olması gerektiğini belirtiyor. Sungur'a göre her sadakatsizlikte bir miktar aldatma vardır; ama, aldatma karşı tarafı kandırmak amacıyla yapılır. Oysa sadakatsizlikte böyle bir amaç yoktur. Ancak, sadakatsizlik devam ederken bir süre sonra amaç haline geliyor. Sadakatsizlikte eşlerden biri bir başka kişiye yöneldiği zaman, amacı beraber olduğu kişiyi aldatmak değildir. Başka kişilerle beraber olurken amaç, eşi ya da sevgiliyi aldatmak olmuyor. Sungur, "Mesela, danışanlarımız bize geldiklerinde, 'Başka biriyle beraber oluyorum, çünkü karımla seks artık eskisi kadar seksi değil' diyor. Dolayısıyla, seks artık seksi olmadığı için başkalarına yöneliyor eşlerden biri. Aldatma, eşlerden birinin başka bir partner olduğunu fark ettiği noktada başlıyor. Sorular sormaya başlıyor eş; o sorulan sorulara yalanlar geliyor ve doğrular söylenmediği zaman aldatma başlıyor. O nedenle olay bir sadakatsizlik ve aldatma da bunun bir parçası" sözleriyle durumu açıklıyor. Aldatmanın kişiler üzerindeki etkileri
Sungur'a göre, herkesin olaydan etkileniş biçimi farklı. Bazen, insanlar tüm bu sadakatsizliği bilmelerine rağmen, eşleriyle yaşamaya devam ediyor. Bazıları ilişkiyi anında koparıyor, bazıları sürekli bocalıyor. Dolayısıyla, bunlardan hangilerinin yaşanacağı tamamen insanlara bağlı. Sungur, aldatmaya uğramış bir kadının ifadesiyle, olaylara yaklaşımı özetlemeye çalışıyor: "Aldatılan bayan, 15 yaşında tecavüze uğramıştı; ama tecavüz, bu sadakatsizlik kadar üzmemişti onu, çünkü o bir yabancıydı. Oysa bayan, eşini en iyi arkadaşı sanıyordu. Sonuçta 'Demek ki değilmiş' kararına varmıştı. Bu hasta intihara eğilimliydi. Çünkü en iyi dostunu ve dünyaya inancını kaybetmişti. Bunun için aldatma kavramının esasını anlamak gerekiyor, insan üzerindeki etkisi nedir diye. Bir ilişki sorunun sonucu olarak mı ortaya çıkıyor, yoksa böyle bir şey olduğu için mi ilişki de sorunlar yaşanıyor? Bunun iyi kavranması lazım."
Sadakatsizliğe uğrayan kişiler neler kaybediyor?
Prof.Dr. Sungur kayıpları şöyle özetliyor: "Birincisi, kimlik kaybediyorlar. Artık aynı kişi değilim, diyorlar. İkincisi, özel olduklarına ilişkin inançlarını kaybediyorlar. Onun için özel değilmişim, beni kullandı ve attı diyorlar. Üçüncüsü, temel değerlerin kaybına bağlı olarak, kişi kendine olan saygısını yitiriyor. Burada kişiler, normal koşullarda, bir aldatmaya uğramış arkadaşlarını kınarken, kendileri bu tavra sessiz kalıyorlar. Gidemeyişlerini utanç verici buluyorlar. Hatta bu ilişkiyi devam ettirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Sürekli olarak sadakatsizliğe uğradıkları durumu düşünüyorlar. Bu, onların düşüncelerini kontrol edemeyişlerini de beraberinde getiriyor. Aslında kontrol etmeye çalışmamak da gerekiyor; çünkü ne kadar çabalarsanız o düşünceden kurtulmanız o kadar zorlaşıyor. Düşünceden kurtulmaya çalışmak yerine bir psikiyatrla birlikte düşünmek gerekiyor. Adalete olan inançlarında bir kayıp oluyor. Dünyanın güvenilmez bir yer olduğunu düşünüyorlar. Kendilerini en çok seven insanlar bunu yaparsa, bu dünyada kime güvenebileceklerini şaşırıyorlar."
Aldatılan kişinin başka insanlarla bağları da kopuyor. Çünkü, arkadaşları sürekli olarak soru sordukları takdirde, kendini güçsüz bulduklarını düşünüyor; sormadıkları takdirde ise kendisiyle ilgilenmediklerini düşünüyor. Amaç kaybı oluyor; ölüm düşünceleri gelişiyor. Bütün bunları düşünüp her gün bu azabı çekmek yerine, hayatlarının bitmesini istiyorlar.
Bir sadakatsizliğe uğrama durumunda bazen utanç, bazen öfke duygusu uyanıyor: "Erkekler bunu her zaman yapar lafına inanmalıydım, ama inanmadığım için kendimi affedemiyorum" durumu yaşanıyor. Bazen suçluluk duygusu yaşanıyor; kişi kendini sorumlu tutuyor ve "Onu ihmal ettim bu nedenle böyle oldu" bahanesine sığınıyor. Umutsuzluk, çökkünlük yaşanabiliyor; aldatılan kişi eş olarak yetersiz olduğunu düşünebiliyor.
üstteki resimde;Frida Kahlo,Diego'nun sadakatsizliğinin verdiği acıyı böyle tasvir etmiş...