2 Kasım 2009 Pazartesi

日本国


  Oldum olası Japonya'ya ilgim vardır.Hatta ciddi ciddi Japonya'da yaşamayı düşünüyordum (nasil olacaksa ! ) 
 fakat kültürlerini çozdükce,orada yasama fikri cazibesini yitirdi.


ilginç ve zaman zaman da ürkünç bir millet japonlar  :-)

Japonya (Nippon- Yükselen/Dogan Güneş) ile ilgili çeşitli (ara ara da saçma) notlar :

  • Efenim Japonya'nın %70'ni dağlar oluşturuyor.
  • Japonlar diyormuş ki "çinliler herşeyi ama herşeyi yerler " (E bunu soyleyen sadece onlar degil,Togo cumhuriyetindekiler bile aynı şeyi çinliler için soyleyebilir !)
  • Japonca'da "Yanlış" ve "Zor" kelimesi aynı.
  • Japon diyalektlerinden birinde McDonalds'ın okunuşu soyle : "Ma-ku-do-na-ru-do ! :-)
  • Nihongo wa muzukashi des !
  •  Ohayo Gozaimasu  yani 'Gunaydin' ya da 'iyi gunler' yerine ozellikle gencler ,kisaca "OHA! " diyorlarmıs (karsı komşum kapıyı açacak ve bana direkt "OHA komşu " diyecek...E ilk kültür şokunu oraya vardigim günün sabahı yaşayacaktım demek ki).
  • There are Japanese people in Japan !! :-)   bunu ibret olsun diye yaziyorum,zira  "Japonya ile ilgili degişik! notlar ' yayınlamiş bir kimsenin sitesinde aynen bu sekilde yazılmış ! Neyse ki şoyle birsey eklememiş ! "and guys,They are human being!! "
  • Japonya'da sokak isimleri yok !
  • Nüfusun yaklasik %60 i sigara iciyor. 
  •  Agzininizi sapirdatarak hatta çorbanizi içerken soyle -Hüüüüp  sesi çikarmaniz yediginiz,içtiginiz şeyin "Enfes" oldugunu belirtmek icin yapiliyormuş.
  • Japonya'da gunde en az 3 defa "orta siddette" deprem yasiyor (Diger sık yasayan ulke de biziz galiba).
  • Trafik lambasinda ki "Yesil " isik "Mavi" diye adlandiriliyor (mantığını çözemedim,gerçi bunda mantık aramak,ne derecede mantıklı,o da tartışılır ).
  •  Yemek çubuklarınızı pilavınıza dik sekilde koyup bırakmaniz,eski bir inanca göre o yemegi ölü bir kimseye sundugunuz anlamına geliyor (şimdi korktum iste,ışıkları yaksam iyi olacak ! ).
  • Toplum icinde burnunuzu kariştirmaniz,yolun bir köşesine işemeniz sosyal olarak yadirganmazken ,sesli bir şekilde burnunuzu temizlemeniz (sumkurmeniz) son derece kaba karşilaniyormus. Sesli sekilde sumkurmenin, Avrupa'da hayli yaygin ve normal birsey oldugunu da belirteyim.
  • Japonlarin yaklaşik %85'i hindiyi hic tatmamis.
  • Tuvalet kağidi olmadigi gibi bircok tuvalette sabun dahi olmuyormus. (iyyk Fransizlardan sonra bir de götleri  boklu japonlar ! ). 
  • Women-Only Train Cars !
  • Bircok mağaza, girerken dahi ayakkabilarinizi cikarmaniz isteniyor,
  • Eger Dogu Asyali degilseniz yani yabanci oldugunuz kati ise milliyetiniz icin sorulan soru -Amerikali misiniz?
  •  えええええええええええええええ yani bizde ki Eeeeeee nin uzun ve yuksek ton ile soylenen hali,genelde sasirma belirtisi olarak kullaniliyor.
  • Bircok umumi BANYO (Onsen) eger dovmeniz varsa sizi kabul etmiyor.(Yaşa(ya)mamak icin bir başka neden).
  • işyerlerinde, calışanlar birbirlerini, isimleri ile degil ünvanları ile çağırıyor.Eğer evli bir kadınsanız ,size ya Hanimefendi ya da 奥さん (okusan) Eş-karı diye ,bir mağazada ise şatıs gorevlisi size  お客様 (okyakusama - musteri ) diye hitap edebiliyormuş ( Evli olduğunuz yüzüğünüz ya da tavırlarınızla anlaşılıyormuş..yüzüğü anladım da ,evli kadın tavrı nasıl  oluyor anlamadım),

     Gelelim Geysalara :
      
    Geysa (Geisha)nin manasi  Gei (Sanat) ve Sha (kisisi).Geiko ise daha Kyoto kullanilan bir terim ve Sanatlarin uzmani manasina geliyor. Maiko ,15-21 yas arasi geysalara verilen ad. Mai (Dans) Ko (Uzman).
  •   Geisha ,artistik eglenceler icra  etmeye ilk defa yaklasik olarak 400 yil once baslamislardir.
  • Cirak  geisha, bir okiya'ya ya da geisha evine tasinir.Burada ilk etapta,bir geisha'ya verilmis "kucuk kizkardes"tir ve bu sekilde egitimlerine baslarlar.Okiya "Anne" nin yonetimindeki korolarda performans sergilemeleri beklenir.
  • Eski ve ilk donemlerinden kalma" Nasil uygun sekilde yurumeleri,diz kirip oturmalari gerektigi kurallari " mevcuttur.Bu nedenledir ki dis gorunusteki yipranma orani geysalarda yuksektir.
  • Eskiden,Geysanin ,onun ders ve kimono masraflarini karsilayacak bir patronu olabiliyordu.
  • Bir  kimononun hazirlanmasi yaklasik olarak uc yili bulabiliyormus(Kimononun boya ve nakis isleminden dolayi)  ve basarili!? bir geysa  kimonosunu bir defadan fazla giymeyerek bununla gurur duyuyormus.?!
  • Geysalar,yastikla uyumak yerine ,boyunlarinin altina koyduklari "takamakura" diye adlandirilan desteklerle uyuyup,boylelikle saclarin modelini harika bir sekilde muhafaza edebiliyorlarmis.Bu aliskanligi kazanmalari icin ,hocalari,yastiklarinin etrafina pirinc taneleri dokuyormus.Eger geysanin kafasi bu destegin disina ciktiysa, pirinc taneleri  pomadlanmis saclarina yapismis oluyormus. Oo
  •  Kyoto,geysalarin kulturel baskenti olmasina ragmen bircok geysa Japonya'nin guneyindeki "Atami " bolgesinden.
  • Stajyer geysalar beyaz makyaj yaparken,yasli gesyalar sadece ozel durumlarda makyaj yapiyorlar.
  •   Ozellikle batililar geysalarin hayat kadini oldugu yanilgisina  dusuyorlar.Bir geysa , bedenini degil eglendirme yeteneginii sattigini ozellikle  belirtecektir(mis).
  • Mesleklerini terkettikten sonra evlenmeyi tercih eden geysalar olmakla beraber, 90'larinda olup hala mesleklerini icra eden geysalar mevcuttur efe'nim.                                             

1 Kasım 2009 Pazar

2=1

Kim o, deme boşuna..
Benim, ben.
Öyle bir ben ki gelen kapına;
Başdan - başa sen.

( SEN Sen Sen )


2 =1
Who is it, don't ask needlessly..
It's I, it's me.
Yet a me who comes to your door;
You entirely.

                                                                      ( THOU Thou Thou )


                                                                                    Ozdemir Asaf


TELAŞ
Yaşamak değil,
Beni bu telaş öldürecek.

RUSH

Not living,
This rushing will kill me.




Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyecegim
Sen de bilme, Lavinia.



I shall not ask you not to go.
You're cold, take my coat.
These are the loveliest hours of the day.
Stay at my side.

I shall not ask you not to go.
Still, you know best.
Lies if you wish, lies I shall tell.
Your feelings would be hurt.

I shall not ask you not to go,
But do not go Lavinia.
I shall keep your name..
You too, don't know, Lavinia.



BİYOGRAFİ

Özdemir Asaf

11 Haziran 1923'te Ankara'da doğdu. 28 Ocak 1981'de İstanbul'da öldü. Asıl adı Halit Özdemir Arun'dur. İlk ve ortaöğreniminin bir bölümünü Galatasaray Lisesi'nde yaptı. 1942 yılında Kabataş Erkek Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi'nde, önce Hukuk Fakültesi'ne, sonra İktisat Fakültesi ve Gazetecilik Enstitüsü'ne devam ettiyse de 1947'de yüksek öğrenimini yarıda bıraktı. Bir süre sigorta prodüktörlüğü yaptı. 'Zaman' ve 'Tanin' gazetelerinde çevirmen olarak çalıştı. İlk yazısı 1939'da 'Servetifünun-Uyanış' dergisinde çıktı. 1951'de Sanat Basımevi'ni kurarak matbaacılık yaşamına girdi. Kendi şiir kitaplarını bastı. 1955'te Yuvarlak Masa Yayınları'nı kurdu.

İkilikler ve dörtlüklerden oluşan ilk şiirlerinde yoğun bir söyleyiş özelliği göze çarpar. İnsan toplum ilişkilerine yönelik temaları konu edinerek düşündürücü bir şiir evreni kurmuştur. Duygu ve düşünce yoğunluğuyla birlikte, alay ve taşlama şiirine egemen olan öğelerdir. İnsan ilişkilerinin toplumsal ve bireysel yanlarını sen ben ikileminde vermiştir. Çok kullandığı sevgi, ayrılık, ölüm temaları, son dönem şiirlerinde giderek yerini kaçış ve umutsuzluğun tedirginliğine bırakmıştır.

Şiirin bir görüşü yansıtması, bir iletisinin olması düşüncesinden yola çıkmıştır. Yuvarlağın Köşeleri kitabında şiirin ve yazarın işlevi konusundaki görüşlerini dile getirmiştir. Batı şiiri ve geleneksel Türk şiirinden yararlanarak verdiği bileşim sanatını zenginleştirip geliştirmiştir.

Kitapları:

Şiir:
Dünya Kaçtı Gözüme (1955),
Sen Sen Sen (1956)
Bir Kapı Önünde (1957)
Yumuşaklıklar Değil (1962)
Nasılsın (1970)
Çiçekleri Yemeyin (1975)
Yalnızlık Paylaşılmaz (1978)
Benden Sonra Mutluluk (ölümünden sonra 1984)

Etika:
Yuvarlağın Köşeleri (1961)
Yuvarlağın Köşeleri - 2 (ö.s. 1986)

Öykü:
Dün Yağmur Yağacak (ö.s. 1987)

Otokopi, deneme:
Özdemir Asaf'ça (ö.s. 1988)

Çeviri:
Oscar Wilde-Reading Zindanı Baladı (1968)


Özdemir Asaf is one of the most prominent figures of contemporary
Turkish Literature. His real name is Halit Özdemir Arun.

He was born in Ankara on June, 11th 1923. He died in
Istanbul on January 28th 1981. His father, Mehmet
Asaf, was a member of the Council of State. He lost his father in
1930. That year they moved to Istanbul. His mother sent him to
Galatasaray Lyceum, which is a school that teaches in French. At that
school famous literary men taught the Turkish Literature. And the
French Literature was taught by Frenchmen.

It was there that he began to be interested in literature.

He has studied Law at the Istanbul University for two years and
attended the Faculty of Economics for three years. He was always more
interested in theoretical subjects.

For a few years he worked as a journalist and in 1951 he set up his
own printing house.

His poetry and his translations from French poets and writers have
been published in journals and anthologies since 1940.

At the lyceum, for twelve years he was a boarder. Maybe this is one of
the reasons why he likes travelling so much. In 1954 he has traveled
to the Eastern Coast of U.S.A. and Cuba. In 1959 he has made an
extensive trip in Europe.

He has a habit of never publishing his work immediately after it has
been written. This postponement is not to improve on what he has
written. He does not wish the personal ups and downs to reflect in
poetry. For poetry he has a loftier fate in mind. Shelley said that
the poets are " the unacknowledged legislators of the
world. " For the poet concentrates on what truly matters to man,
to all men and in all time. And there must be a certain spark, a
certain germ in what he says to make it contagious.

For Özdemir Asaf every man is sensitive and wise. Yet not at the
same moment. Therefore he does not tie poetry only to the feelings or
only to the mind. Neither does he divide it in between the two. For
him checked feelings and emotional reasoning are the same in their
worthlessness. Man gains noting from them. He first takes man in
hand. First and foremost where man could come to or where he has come
and stayed. This is what is most important. Anyway, this is what man
wishes to find out first. Poetry must be directed towards this. The
why and how of his coming and staying there belong to the novel.

Poetry, throughout history has either praised or condemned man. If it
has done so it has done it with this outlook. In this way poetry has
glorified man which is the essence of its theme. And itself too.

His use of the Turkish language helps the stimulation in his form and
content, in that he achieves great field of expression with very few
words.


Özdemir Asaf's form is as condensed as his content.

31 Ekim 2009 Cumartesi

Ayna ayna

 



Kendini seyrederken aynada.
Düşün bu gözleri öptüğümü...
Ve benden uzak kaldığın  anda,
Kendimle kavgaya düştüğümü..


                                       




















Kendi kıçlarını yalayan kediler,inim inim iniler..


Saat,sabahin nerede ise dördü..uykusuzluktan bayılıyorum  ama hala niye uyumuyorum,cözebilmiş değilim.

Aklıma takıldı :"Neden bazı insanlar 
kendilerini pohpohlamaktan haz alırlar hatta kedi gibi kendi kıçlarını yalarlar ?!" 
Cümle şöyle başlar ya da araya şu  kelimeler girer "ilaç gibi bağımlılık yaparım,buzz arkadaşlığımdan  vazgeçmek zordur buzzz  sevgimi hakedene veririm başka bişiyimi de hakedene veririm buzzz  bırakılmam bırakırım buzzz  " Ne bu yaa!
Bu  gülünç kendini tanımlamalara eklenecek çooook örnek  var  ama ben bu konuda cok yaratıcı olmadığım ve bunları duymaya tahammül edemediğim icin,konu ile alakalı kelime dağarcığım,ne yazık ki kısıtlı.

Bu kimseler, aslında,sahip oldukları  kompleksin ve  sevilme beğenilme vazgeçilememe bağımlısı histerik kişiliklerinin farkında değiller mi yoksa  bu da oyunun bir  parçası mı ? (geçmişte, çok aşık oldukları zat tarafından terkedilmişlikten kaynaklanan kuyruk acılarıda vardır,iddia ediyorum!) Belki, biraz sert bir tanımlama oldu ama bahsini ettiğim kişiler  "kendine güven " ile " acınılası derecede sevgi dilenen " arasındaki derin?! farkı göremeyen kimseler..(bknz ; kendine guvenmenin bokunu cikaranlar)

"90-60-90 'ım(gerçi bu ölçülerde her sene değişiyor!) ,güzel bir kadınım"  demek baska, "muhteşem vucudum var,kıvrımlarım harikulade,tırmala beni kaşı beni" demek  baska :-) Aradaki fark bunun gibi birşey iste :-P

Anlayana sivrisinek saz,anlamayana ne desem az...

27 Ekim 2009 Salı

Arkadasligin cesitli tanimlamalari

"Tell me what company thou keepst, and I'll tell thee what thou art."
- Miguel de Cervantes

Yani "Bana arkadaşını söyle,sana kim olduğunu söyleyeyim " demiş Cervantes. 

Bu söz,birkaç arkadaşı,dostu olanlar icin gecerli de,benim gibi neredeyse her bir köşede her çeşit arkadaşı olan bir kimsenin pek üstüne alınmaması lazım sanırım :-)

 Arkadaşlığın  tanımını kendimce yapamayacak kadar yalnız kalmışım da haberim yok !
Oysa güzel zamanlarim oldu kimi insanlarla,güzel şeyler paylastığım:
Beraberce sabahlara kadar içtiğim,gezdigim,her bir haltımı anlattigim,arada kazik yedigim,hatta sarılarak ağladığım sonra günün birinde sırtımı dönüp hiç ardıma bakmadan  gittiğim guzel arkadaslarim da vardi..Neden yaptigimi ,sonucunun ne oldugunu yazmayacagim uzun uzun (kafiyeli cümlelere gerek yok..özledim işte..)

Arkadaşlığın  en güzel anlatimlarindan biri burada ...


Kimisi ise, "Arkadaşız tabii ama gel biz birde f*ck buddies olalim yavrum.arkadasligimizi pekistirelim " der  size,  ya da  usulca yaniniza gelip, cay bardagini  arkadasliginizin serefine uzatir. :- P


Ben ise, senin gibi bir "arkadasa" sahip olmaktansa, 
Oz buyucusunde ki    beyinsiz korkuluk gibi arkadasa razi olur,aptalca danslarina bile goz yumardim ama gorunen o ki, payima dusen korkak Aslan olmus.

Gune Nazim ile baslamak...


24 Eylul 1945

En guzel deniz :
       henuz gidilmemis olanidir...
En guzel cocuk :
       henuz buyumedi.
En guzel gunlerimiz :
       henuz yasamadiklarimiz.
Ve sana soylemek istedigim en guzel soz :
       henuz soylememis oldugum sozdur...

 
Most beautiful sea 
 is the one you haven't been yet...
Most beautiful kid :
  hasn't grown up yet.
Our most beautiful days:
 we haven't lived yet.
and the most beautiful word i would like to tell you:
 i haven't tell you yet... 
 
Nazim Hikmet - 1946